24 Ekim 2023 tarihinde yaşanan deprem, birçok insanı hazırlıksız yakaladı. Günlük hayatın sıradan akışında, yemekhanede geçirilen bir öğle vakti, aniden felakete dönüştü. Ancak yemekhanede tuhaf bir huzursuzluk ve kaos içinde, çeşitli tepkiler sergileyen insanlar dikkat çekti. Bazıları panik içinde kaçarken, bazıları bayılma eşiğine geldi. Fakat orada bulunan bir grup insan, yaşanan depremin korkusu karşısında yemeğini bırakmamakta ısrarcı oldu. Bu durum, insanların farklı durumlar karşısındaki tutumlarını ortaya koydu ve ne yazık ki yemeğin psikolojik bir güvence olarak algılandığını gösterdi.
Deprem anında, herkesin tepkileri değişti. Kimi insanlar, büyük bir panikle yemeklerini bırakıp kaçmak için yemekhanenin kapılarına koşarken, bazıları yerde çıkmaya başlayan hareketleri izleyerek ne olduğunu anlamaya çalıştı. O anda yaşanan karmaşa; düşen tabaklar, devrilen sandalyeler ve çığlık atan insanların sesleriyle yankılandı. Ancak birçok kişi, sırf yemeğin tadına daldıkları için, yaşanan kaosu göz ardı etti. Birtakım insanlar, yemeğini sonuna kadar bitirme kararı almışlardı; çünkü bu durum, onların güvenli bir ortam hissetmelerine yardımcı oluyordu. Yemek, birçok insan için yalnızca bir besin kaynağı değil, aynı zamanda bir tür duygusal destek simgesiydi. Bu noktada, insanların psikolojik durumlarının yemeğe nasıl yansıdığına tanıklık edilmiş oldu.
Uzmanlara göre, kriz anlarında insanların alışkanlıklarına sarılması oldukça yaygındır. Bu, yalnızca bir alışkanlık değil, aynı zamanda bir güvende hissetme mekanizmasıdır. Yemek yeme eylemi, stres ve kaygı gibi olumsuz hislerle başa çıkmanın bir yolu olabilir. Yemekhanede komik ve ironik bir atmosfer oluşmuştu; bazı insanlar zor anlarındaki yemeği geçiştirmeye çalışırken, diğerleri için bu durum bir terk ediş değil, tam tersine bir tutku haline gelmişti. Yaşanan depremin ardından, yemek hanesinin geri kalanlarında bir samimiyet ve dayanışma ortamı oluşmuş, insanlar arasında bir bağ kurma ihtiyacı keşfedilmişti. Birçok kişi, depremin getirdiği kaygıyı atlatmak için yemek yemenin içsel bir gücü olduğuna inanmıştı.
Panik anında farklı insanların davranışları daha geniş bir perspektiften bakıldığında, insan psikolojisinin karmaşıklığını gözler önüne seriyor. Bağlılık, alışkanlıklar ve normal yaşantıyı sürdürme arzusu, bu tür durumlarda bireyleri etkileyen önemli faktörler arasında. Çok sayıda insan, deprem anında yemek sırasındayken dahi, bir şekilde sosyal deneyimlerini ve kimliklerini koruma telaşında oldu. Yemeğin ruhsal bir sığınak gibi olarak gördüğü, birçok insan üzerinde belirgin bir psikolojik etki yarattığı ortaya çıktı. Yemek yemeye devam etme kararını verenlerin çoğu, teslim olmanın yanı sıra, bu tür kriz anlarında kontrolün sağlanması adına bir mücadele verdi. Birçok kişi, 'Yaşadıklarım bunlar ve ben buna devam ediyorum' anlayışıyla, kendi içsel noktalarına sadık kaldılar.
Sonuç olarak, deprem anı hayatın nasıl yön değiştirebileceğine dair gözle görülür birer örnek teşkil etti. İnsanların karşılaştıkları tepkilerin birbirinden ne kadar farklı olduğu, her bir bireyin kendi kişisel geri planı ve deneyimleriyle nasıl şekillendiğini gösterdi. Yemekhanede yaşanan bu olay, yaşanan felaketin getirdiği zor anların yanı sıra insan ruhunun dayanıklılığını, alışkanlıklara olan bağlılığını ve yaşamsal ihtiyaçları ön plana çıkardı. Yaşanan bu durum, bir başka depremin ya da acil durum anının, insanların duygusal ve psikolojik durumları üzerindeki etkilerini gözler önüne sererek, önümüzdeki günlerde insan davranışbilimine dair daha fazla araştırma yapılması gerekliliğini de ortaya koymuş oldu.